İslam Hukukunda Kadının Yeri: 1400 Yıllık Kurallar ve Bugünün Dünyası
İslam hukuku, 1400 yıl önce Arap Yarımadası’nda ortaya çıkan ve o dönemin toplumsal yapısını şekillendiren bir dizi kuraldan oluşur. Bu kurallar, o zamanlar belki de adaletli ve toplumu koruyucu olarak görülmüş olabilir. Ancak, modern dünyanın değerleri ve hukuki anlayışı ile karşılaştırıldığında, bu kuralların günümüz toplumlarına ne kadar uyduğunu sorgulamak kaçınılmazdır.
Miras: Kadınlar Neden Yarım Hak Alıyor?
İslam hukukuna göre, miras paylaşımında erkekler, kadınlardan iki kat daha fazla pay alır. Bu kural, erkeğin ailenin geçimini sağlama zorunluluğu olduğu eski bir toplumsal düzenden gelir. Oysa bugün, kadınlar da ekonomik hayatta aktif rol almakta, aile geçimini sağlamakta ve topluma önemli katkılar sunmaktadır. Ancak İslam hukuku, bu gerçeği göz ardı eder ve kadınlara daha az miras hakkı tanır.
Bu kural, modern hukuk anlayışına tamamen ters düşer. Günümüzde, cinsiyet eşitliği evrensel bir değer olarak kabul edilmekte ve miras gibi temel haklar konusunda eşitlik ilkesi gözetilmektedir. İslam hukukunun bu kuralı, sadece kadını değil, aynı zamanda adalet kavramını da yaralar.
Çok Eşlilik: Erkeklerin Ayrıcalığı mı, Adaletsizlik mi?
İslam hukukuna göre, bir erkek aynı anda dört kadınla evlenebilir. Bu uygulama, eski Arap toplumunun ihtiyaçlarına göre şekillendirilmiş bir kuraldır. Ancak modern dünyada, çok eşlilik birçok toplumda adaletsiz ve haksız bir uygulama olarak kabul edilir. Bu tür bir evlilik düzeni, kadının haklarını ve insan onurunu hiçe sayar.
Modern hukuk, evlilikte tek eşliliği ve eşlerin birbirine karşı olan sorumluluklarını vurgular. Kadın ve erkek arasındaki eşitliği savunan bir anlayışla, çok eşliliğin yeri yoktur. Bu kural, günümüz hukukuyla ve evrensel insan haklarıyla bağdaşmayan, ilkel bir uygulamadır.
Boşanma: Üç Kelimeyle Biten Evlilikler
İslam hukukunda bir erkeğin üç kere “boş ol” demesi, evliliği sonlandırmak için yeterlidir. Bu, kadının hiçbir söz hakkı olmadan evliliğin bitirilmesi anlamına gelir. 1400 yıl önceki toplumlarda belki bu durum normal karşılanabilirdi, ancak bugün, bu uygulama çağ dışı ve adaletsiz olarak değerlendirilmektedir.
Modern hukuk, boşanma sürecinde her iki tarafın da eşit söz hakkına sahip olmasını ve hukuki sürecin adil bir şekilde yürütülmesini zorunlu kılar. Boşanma, iki kişinin ortak kararı ve karşılıklı anlaşmalarıyla gerçekleşmesi gereken bir süreçtir. Kadının bu süreçte söz hakkı olmaması, günümüzün adalet ve eşitlik ilkelerine tamamen aykırıdır.
Sonuç: Eski Adetler ve Bugünün Dünyası
İslam hukuku, kökenini 1400 yıl önce yaşamış çöl toplumlarının ihtiyaçlarından ve alışkanlıklarından alır. O dönemin şartlarına göre belki de adaletli görülen bu kurallar, günümüz modern hukuk anlayışıyla kesinlikle bağdaşmaz. Bu kurallar, kadın haklarını ihlal eden, eşitliği hiçe sayan ve toplumsal ilerlemeye engel olan eski adetlerdir.
Modern dünyada, hukuk sistemleri insan haklarına, cinsiyet eşitliğine ve adalete dayanmalıdır. Bu nedenle, 1400 yıllık kurallarla bugünün toplumlarını yönetmeye çalışmak, insanları geri götürmekten başka bir işe yaramaz. Geçmişi anlamak önemli, ancak geleceği şekillendirirken, çağdaş değerleri ve evrensel insan haklarını göz önünde bulundurmalıyız.
Bu yazı, bu eski kuralların modern dünyada yeri olmadığını, artık ilkel ve adaletsiz olarak kabul edilmesi gerektiğini vurgulamak amacıyla kaleme alınmıştır. Kadın hakları ve eşitlik, yalnızca bugünün değil, geleceğin de en önemli değerlerinden biridir ve bu değerler için mücadele etmek, toplumların gelişimi için elzemdir.
GIPHY App Key not set. Please check settings